March 28, 2007

Masal sobesi

Cadı masal sobesi başlatmış ve beni sobelemişti .E ben masal dinlemeyeli 45 filan sene olduğundan hatırlayana kadar bu güne geldik.İşte size Peri padişahının kızına aşık olan çobanın masalı:Bir varmış bir yokmuş.Deve tellal iken pire berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.babam düştü beşikten,anam düştü eşikten.Az gittim uz gittim,dere tepe düz gittim.Bir de ne göreyim.....diye uzar gider masalların başlangıcı.Uzatmayalım fazla,başlayalım masalımıza.Uzak mı uzak ülkelerin birinde eskimi eski zamanlarda fakirbir çobancık varmış.Fakirmiş ama mutluymuş.Kendi halinde yaşayıp gidiyormuş.O ülkenin bir de padişahı varmış.Perilere filan karıştığı söylentisinden olacak ahali ona Peri Padişahı dermiş.Biz de öyle diyelim.Peri padişahının perilerden güzel bir kızı varmış. Kızcağız da sarayda günlerini geçirir padişah kızlarına layık bir hayat sürermiş. Günlerden bir gün kızımız sarayda çok sıkıldığını kırlarda dolaşmaya çıkmak istediğini söylemiş padişah babasına. Babası kızını çok severmiş biraz endişe etse de yanına bir çok koruma filan alması kaydıyla kabul etmiş kızının kırlara çıkmasına Çıkmışlar kırlara,dolaşmışlar dağ bayır.Kızımız saraydan ilk kez ayrılıyormuş.Öyle mutlu olmuş ki anlatılamaz.tesadüf bu ya (yahut ta kader) bizim çoban da oralarda biryerde sürüsünü otlatıyormuş.Aniden iki genç göz göze gelmişler.Birbirlerini sevmişler,gönüller düşmüş birbirlerinden yana. Çoban köye gelmiş annesine anlatmış olanları. İlle de alacağım ben peri padişahının kızını diyormuş ta başka birşey demiyormuş.Annesi ne dediyse vazgeçirememiş oğulcuğunu ve saraya doğru yolcu etmiş ama geri dönmez bu diyerek ve ağlaya ağlaya...Çobansa gözünü karartmış ve ne olursa olsun artık diyerek tutmuş sarayın yolunu, çıkmış hem de Padişahın karşısına anlatmış derdini" böyle böyle kızınızı seviyorum".Der demez de bulmuş kendini sarayın zindanında.Öyle ya sen kim oluyorsun bre çobanoğlu çoban.Neyse uzattık gene iyicene konu dağıldı gitti.Prensesimiz gönlünü verdiği çobanın hapislerde çürümesine dayanabilir mi hiç, ağlamış yalvarmış babasını razı etmiş çobanla bir konuşmaya.Padişah baba içinden:"şu çobana bir görev ileri süreyim ki yapamasın benden de kızımı alamasın" demiş.Çobana "madem ki sen iyi bir çobansın sürülerini su içmeden dereden geçir bakalım"demiş.Çoban sevinmiş "bu kolay" demiş.ama padişah adamlarına sürüye gece boyu tuz yalatmalarını söylemiş.Çoban sabah gelip de sürünün tuz yaladığını görünce koyunlarına su içmeden dereyi geçirtemiyeceğini anlamış ve içinden öyle bir "AAHH!"çekip kavalını çalmaya başlamış kiii, başta koyunlar dağ taş bu içli sesi dinlemeye koyulmuş.Koyunlar büyülenmiş gibi su içmeyi filan unutup derenin içinden karşıya geçen çobanın peşine takılmışlar.Çobanın verdiği neredeyse imkansız olan görevi başardığını gören Padişahın bahanesi kalmamış artık ve gençlerin evlenmelerine izin vermiş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine....İşte masalımız böyle. Bir masalım daha var onu da yarın yazacağım ve ben de Asortik krebi sobeliyorum.

2 comments:

Boncukçu said...

Masal çok güzell amaaa
ilanen duyurulur kii
nenoniyazım kurallarını anımsamadı aniden, ben düzelttim. :)))
Elimde değil okurken de/da/ki leri ayırıp, virgül koyuyordum biyandan.
Çok güzel yazmışsın Nenoni, yüreğine sağlık. Sen yaz, ben düzeltmenliğini severek yaparım.

Asortik Krep said...

En kısa zamanda cevaplamaya çalışacağım :)