March 29, 2007

Zonguldak'ta Artvin gecesi


Geçen cumartesi akşamı Artvin gecesi vardı.Hemen her sene olduğu gibi katıldık gene.Güzel geçti,bol bol horon oynandı.


Herkes horonda olduğundan boş masalar.


Halk oyunları ekibi şahaneydi tabii.


İşte böyle eğlendik horon oynadık yedik içtik bi yandan.Seneye sağlık ve afiyetle kutlarız gene inşallah.
Posted by Picasa

March 28, 2007

Masal sobesi

Cadı masal sobesi başlatmış ve beni sobelemişti .E ben masal dinlemeyeli 45 filan sene olduğundan hatırlayana kadar bu güne geldik.İşte size Peri padişahının kızına aşık olan çobanın masalı:Bir varmış bir yokmuş.Deve tellal iken pire berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.babam düştü beşikten,anam düştü eşikten.Az gittim uz gittim,dere tepe düz gittim.Bir de ne göreyim.....diye uzar gider masalların başlangıcı.Uzatmayalım fazla,başlayalım masalımıza.Uzak mı uzak ülkelerin birinde eskimi eski zamanlarda fakirbir çobancık varmış.Fakirmiş ama mutluymuş.Kendi halinde yaşayıp gidiyormuş.O ülkenin bir de padişahı varmış.Perilere filan karıştığı söylentisinden olacak ahali ona Peri Padişahı dermiş.Biz de öyle diyelim.Peri padişahının perilerden güzel bir kızı varmış. Kızcağız da sarayda günlerini geçirir padişah kızlarına layık bir hayat sürermiş. Günlerden bir gün kızımız sarayda çok sıkıldığını kırlarda dolaşmaya çıkmak istediğini söylemiş padişah babasına. Babası kızını çok severmiş biraz endişe etse de yanına bir çok koruma filan alması kaydıyla kabul etmiş kızının kırlara çıkmasına Çıkmışlar kırlara,dolaşmışlar dağ bayır.Kızımız saraydan ilk kez ayrılıyormuş.Öyle mutlu olmuş ki anlatılamaz.tesadüf bu ya (yahut ta kader) bizim çoban da oralarda biryerde sürüsünü otlatıyormuş.Aniden iki genç göz göze gelmişler.Birbirlerini sevmişler,gönüller düşmüş birbirlerinden yana. Çoban köye gelmiş annesine anlatmış olanları. İlle de alacağım ben peri padişahının kızını diyormuş ta başka birşey demiyormuş.Annesi ne dediyse vazgeçirememiş oğulcuğunu ve saraya doğru yolcu etmiş ama geri dönmez bu diyerek ve ağlaya ağlaya...Çobansa gözünü karartmış ve ne olursa olsun artık diyerek tutmuş sarayın yolunu, çıkmış hem de Padişahın karşısına anlatmış derdini" böyle böyle kızınızı seviyorum".Der demez de bulmuş kendini sarayın zindanında.Öyle ya sen kim oluyorsun bre çobanoğlu çoban.Neyse uzattık gene iyicene konu dağıldı gitti.Prensesimiz gönlünü verdiği çobanın hapislerde çürümesine dayanabilir mi hiç, ağlamış yalvarmış babasını razı etmiş çobanla bir konuşmaya.Padişah baba içinden:"şu çobana bir görev ileri süreyim ki yapamasın benden de kızımı alamasın" demiş.Çobana "madem ki sen iyi bir çobansın sürülerini su içmeden dereden geçir bakalım"demiş.Çoban sevinmiş "bu kolay" demiş.ama padişah adamlarına sürüye gece boyu tuz yalatmalarını söylemiş.Çoban sabah gelip de sürünün tuz yaladığını görünce koyunlarına su içmeden dereyi geçirtemiyeceğini anlamış ve içinden öyle bir "AAHH!"çekip kavalını çalmaya başlamış kiii, başta koyunlar dağ taş bu içli sesi dinlemeye koyulmuş.Koyunlar büyülenmiş gibi su içmeyi filan unutup derenin içinden karşıya geçen çobanın peşine takılmışlar.Çobanın verdiği neredeyse imkansız olan görevi başardığını gören Padişahın bahanesi kalmamış artık ve gençlerin evlenmelerine izin vermiş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine....İşte masalımız böyle. Bir masalım daha var onu da yarın yazacağım ve ben de Asortik krebi sobeliyorum.

March 22, 2007

DÜNYA SU GÜNÜ

Bugün 22 Mart Dünya su günü.Eskiden sadece entel takımın kuruntuları gibi görülen küresel ısınmanın iyice kapımıza dayandığı şu günlerde daha fazla ilgi görmeyi hakeden bir gün bu aslında.Yazıma bir fotoğraf aramak için googleda gezinirken bir de kendi çektiğim resimlere bakayım dedim ve yandaki fotoğrafı buldum,picasada biraz oynayıp rengini de soldurunca tam yazıya uygun oldu:"Suyu kaybeden kayık"
Bu günkü gazetelerin dünya su günü eklerinde sıcaklıkların giderek artacağı,yağışların daha da azalacağıve sularımızı daha dikkatli kullanmamız gerektiği hakkında yazılar varken maille bir yazı geldi: HAYAT İKSİRİ SU başlıklı.Alıntı yapılan yerden emin olamadığım için adını yazamıyorum ama suyun hayatımızdaki yerini çok iyi anlatıyor.Niçin yeteri kadar su içmeliyiz?Suyun metabolizmamızdaki yeri nedir?Hani şu bilinçsiz sanayileşme ve kullanım sonucu iyice azalan ve kalanını da kirlettiğimiz,bir an önce gerekli önlemleri alamazsak nerede ise çocuklarırımıza kalmayacak olan su!Suyu daha tasarruflu kullanalım,evet ama günde en az 2 lt de su içelim bir yandan.Gün boyu içmediğiniz o 2 lt suyu traş olurken ya da ellerinizi yıkarken öylece açık bıraktığınız musluktan akıtıp gidiyor ve doğaya kirlenmiş su olarak bırakıyorsunuz unutmayın!Gelin şimdi bakalım niye su içmemiz gerekiyor?
HAYAT İKSİRİ SU
*Su kasların dengesini sağlar ve doğal fonksiyonlarını düzenlenmesine yardımcı olur.
*Derimizin kurumasını ve sarkmasını önler.
*Bedenimizin zararlı atıklardan kurtulmasını sağlar.
*Kabızlığı önler.Yetersiz su alındığında vucüt gerekli suyu iç organlardan çeker,genelliklede kalın bağırsaktan.bunun sonucu kabızlık oluşur.
*Yemeklerden önce içilen su iştahı artıran endorfin hormonunun salınımını bloke ederek toluk hissi yaratır ve gereğinden fazla yememizi önler.
*Gereğinden az su içersek vucut dokularda su toplamaya başlar,şişkinlikler oluşur.
Tabii yaşamın temel kaynağıdır,su olmassa yaşam olmaz.
Suyumuza sahip çıkarken bünyemiz için gerekli suyu içmeyi unutmadan,kullandığımız suyu da fazla kirletmeden gerekli gereksiz kimyasallar kullanmamayı da unutmayalım.
Posted by Picasa

March 21, 2007

masamın üzeri

Öğlen tatilinde miskin miskin masamda uyuklarken gözüm bir an etraftaki ıvır zıvıra ilişti."Ammada luzumlu luzumsuz malzeme biriktirmişim "dedim kendi kendime.Sonrada ilave ettim:"Ohoo sen bir de çekmeceleri gör".Yahu o kadar da temizleyip atıyorum ben bunları,kendi kendilerine ürüyorlar mı nedir:))Paintte çızıktırdım sizlerle paylaştıımm.
Beni sobeleyen Cadı ya not:Masalı unutmadım.Şöyle güzel uzun bir masal hatırlıyayım yazacağım...

March 20, 2007

Eskileerden...

Merhabalar efendim.Şimdi başlığı görünce benim gençliğim ya da çocukluğumdan sandınız değilmi?Hayır daha eskilerden söz edeceğim.Şimdilerde 77 yaşında olan babamın çocukluk günlerinden.Çünkü biz bu gerçek olayları masal gibi dinleyerek büyüdük:
Efendim hani şu çok eskii sararmış fotoğraflardaki insanların yaşadığı günlerde ,kerestecilik işiyle uğraşan rahmetli büyükbabam fabrika için kerestelik ağaç seçmek üzere ormana gitmişler.Karşılarına büyücek bir ayı çıkmış.Tabii kendilerini korumak amacıyla ateş etmişler.Bir de bakarlarki hayvancağız dişi ,hemde yavrulu belli.Gezip yavruyu aramaya başlıyor dedem.Buluyorda biraz ilerde.Alıp getiriyor yanında.Fabrikanın bahçesinde beslemeye başlıyor.Hayvancık alışıveriyor insanlara.Türlü şekil oyunlarla kendini sevdiriyor.Ormana bırakmaya gönlü elvermiyor kimsenin.İyi de yavruyken çok şirin olan ayıcık büyüyüp koskocaman bir hayvan oluyor.Çevrede oturan insanlar da mutfaklarına kadar gelip kendilerinden yemek isteyen ayıya alışıyorlar.Gel zaman git zaman fabrikaya Avrupadan bir makina getirtiliyor.Monte etmeye de bir teknisyen geliyor.Zavallı adamcağız ne bilsinki fabrika sahibinin bir ayısı var!Görülmüş şey mi?Mutfağında koskocaman hayvanı görünce ateş edip ayıyı öldürüyor.Amman diyorlar ne yaptın *****beyin ayısıydı o .ayıcığın postunu yüzüp tabaklatıyor dedem ve benim çocukluğumda hala o postun bir kısmı halam da dururdu.Halamın iki köpeği de bu posta düşmanlardı.Habire dişleriyle paralamaya uğraşır,karşısına geçip hırlaşırlardı.....
daha bu hikayelerden birsürü var efendim.Gerisi sonraki postlara kalsın...

March 15, 2007

Taze kabak (dolma kabağı)çorbası


Dün akşam bir arkadaşıma uğradım.Çok severim kendisini.Uzun yıllar aynı iş yerinde çalıştık,sonrada bir kaç yıl evvel emekli olup birazda ev hanımlığı yapmaya karar verdi.İş çıkışı aslında bir çay içimliğine diye uğradım ama yemeğe de kaldım.Ana yemek mantı idi.Nefisti,ama burdaki tarif çok değişik bulduğum ve de çok hoşuma giden bir çorbanın.Hemen "Dur dur resmini çekeyim nenoniye basacağım" dedim vee tarif aşağıda:
Malzemeler:
*İki adet dolma kabağı
*Bir kaşık un
*Bir bardak süt
*İki kaşık margarin veya aynı miktar sıvı yağ
*Tuz,su
*Üzeri için dereotu
Yapılışı:
Yağ ile unu kavurun.Rendelenmiş kabakları ilave edin biraz pişirin.Mikser veya blender den geçirip iyice ezin.Süt ilave edin.Çorba çok koyu olursa biraz su ilave edin.Tuz ve üzerine dereotu ilavesiyle muhteşem oluyor.
Not:Arkadaşımın dediğine göre arzu edilirse havuçta ilave edilebiliyormuş.ben evde denersem havuç ilave edeceğim.Ayrıca birde sadece havuçtan et sulu filan bir çeşidi varmış ama onun tam tarifini alayım evde yapıp yayınlarım.
hoşçakalın,sağlıcakla kalın.
Posted by Picasa

March 14, 2007

Bir küresel ısınma yazısı da benden


Aslında bu yazıyı dün akşam yazacaktım.Hava bir yağmurlu ve benim içimde de bir sıkıntı.Aklıma geldi ama yazacak kadar enerjiyi kendimde bulamadım,onun yerine kendime kocaman bir fincan kahve yapıp şalıma sarınıp televizyonun karşısına yerleştim ve yazıyıda bu sabaha bıraktım.
Dedim ya hava yağışlı diye.Oysa ne güzel kaç gündür bahar havasındaydı.Değil mi?Allahım hem her daim güzel güneşli havalar isteriz.Sonrada yaz günü sular habire kesildiğinde viyak ciyak şikayet ederiz.Ne zaman küresel ısınma kapımıza dayanır o zaman anlayacağız olayın ciddiyetini.Ne bilelim canım,biz gençken bu konular yeni yeni gündeme geliyordu ve olay bir takım uçuk bilim adamı ve entel dantel takımının safsataları olarak halkın gündemine düşüyordu.Aslında postuma resim olarak bulabilseydim şöyle minnacık kalmış bir buzulun üzerindeki kutup ayısının acıklı halinin fotoğrafını koyacaktım ama...Hey millet bu tatlı yavrucuklar yakında üzerinde oynıyacak buzul bulamıyacaklar!
Geçenlerde gazetelerde bir haber çıktı.Eriyen bir buzulun altında yüzyıllardır saklanan ve rahat rahat üreyen mavi balık türü ve başka bir sürü bilinmeyen deniz canlısı türü keşfedilmiş.Şimdi buzul eridiği için hayvancıkların yaşamı tehdit altındaymış.Yavaş yavaş insan olarak dünyayı yedik bitirdik,Allahın izniyle kalanını da gelecek nesiller yer,torunlarımıza birşey kalmaz....
Halbuki ne güzel kendi aymazlığımız içinde yuvarlanıp gidiyor ve yağmur yağınca romatizmalarımızdan şiklayet ede ede yaşayıp gidiyorduk canım.Kar yağmayan bir kış geçirip,yazın susuz kalacağımız tehtidi kapımıza dayanana kadar!Of gene içim karardı.Nereden dönsek kardır diyor ve lütfen bu konuda hiç değilse bireysel olarak ne yapabileceğimize bir baksak diyorum.
Yalnızca son ağaç kesildikten,son ırmak zehirlendikten,son balık yakalandıktan sonra anlayabileceksiniz paranın yenilebilir birşey olmadığını.Kızılderili atasözü.
Posted by Picasa

March 12, 2007

Enginarlı iç bakla


Efendim merhaba.Bu hafta sonu buzluğumda geçen yazdan kalan sebzeleri pişirip yenilerine yer açmaya karar vererek pazar günümü yemek yaparak geçirdim.Enginar da konserve tabii.Ama söz mevsimi gelince aynı yemeği tazesinden yapacağım.
Malzemeler:
*1 kilo kadar taze iç bakla(buralarda KOCABAKLA diyorlar)
*1 kutu konserve enginar
*1 adet büyücek kuru soğan
*2-3 diş sarımsak
*yarım demet dereotu
*sızmayağ,tuz,ılık su
Yapılışı:
Önce iç baklaları sıcak suda iyice haşlayın,sert kabukları çıkarın.(İşin en oyuncaklı kısmı bu.Bi yandan bu yemeği yapmaya başladığınız için benim gibi iyicene kendi kendinize söylenin.)Sonra enginarları kuşbaşı doğrayın.Bir tencerede ince doğranmış soğanla ,kabaca çenttiğiniz sarımsakları sızma yağda hafifçe kavurun.baklave enginarı ilave edin aldığı kadar ılık su ve tuz ilave ederek kısık ateşte pişmeye bırakın.Piştikten sonra seris tabağına alarak iyice ılınmasını beklerken dereotu ile süsleyin.(Ben dereotunun birazını içine karıştırıyorum)Normal zeytinyağlı bakla yemeği gibi sarımsaklı yoğurt ile servis yapabilirsiniz.
Afiyet olsun...
Posted by Picasa

March 08, 2007

8 Mart Emekçi kadınlar günü

Kadınlar gününüz kutlu olsun hanımlar.
Yalnız Bizi gülümseten(aslında acı acı gülümsetmesi gereken)yukarıdaki karikatür gibi değil.Aşağıdaki gibi:



Aza razı olmayın.En azından kahvaltı servisini bunun gibi isteriz.
KADINLAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN.


March 04, 2007

Kerevizli sebze çorbası



Sizlerde farkettiniz mi bilmiyorum ama mutfağımda çorbaların yeri oldukça fazladır.Her ne kadar annecim benim çorbalarımı fazla sulu bulup evde kazara katılığı biraz az bir çorba piştiğinde hemen "Bu Nenoninin yaptıklarına benzedi" diyorsa da siz ona bakmayın:)) Bir de benimkilerin özelliği sebze ağırlıklı olmaları.Tabii yukardaki ıspanak saplarının bu tarif ile bir ilgisi yok.Onlar Nenoninin başka bir acayip çorbasında kullanılmak üzere doğranıp buzdolabında yerlerini alacaklar birazdan.Dedim ya çorbalarım sebze ağırlıklı diye.Ne yemek yapsam artan sebzeler gözüme çorbalık olarak görünüyor da...
İşte aşağıda kerevizli sebze çorbam:


Malzemeler:
1 kase kadar ufak doğranmış kereviz dalı ve yaprağı
1 adet küp küp doğranmış havuç
1 adet ufak kuru soğan(bu da öteki sebzeler gibi ufak doğranacak)
1"adet küçüklerinden patates(küp küp doğranmış)1/2çay bardağı arpa şehriye(isteğe bağlı yada arada değişiklik olsun diye pirinç te kullanılabilir)
Tuz,kırmızı pul biber
1 kaşık tereyağı yada sıvı yağ
Servis esnasında tatlandırmak için limon
İnce doğranmış soğan yağla birazcık kavrulur(sararmasına izin vermeyin çorbada iyi durmuyor)diğer doğranmış sebzeler ilave edilir yeteri kadar su ile iyice pişirilir.Kaynarken içine şehriye ilave edilir.Tuz ve pul biber ilavesiyle çorbanız hazırdır.Yerken içine limon sıkarsanız nefis olduğunu belirteyim.Afiyet olsun.

March 01, 2007

ne yazayım,ne yazayıımm...

Artık yeni bir post yazmanın zamanı geldi ama yazacak birşey bulamadığımdan ööyyle sayfa aynı duruyor günlerdir.Şöyle bir iki gün öncesi bir akşamdan başlıyayım bari:
Akşam olmuş Nenoni çok sportmen bir bayan olduğundan gitmeden duramadığı aerobik salonundan kan tere batmış bir şekilde yeni dönmüştür.Ondan birkaç dakika sonra Sadrazambey somurtarak (kime kızdıysa ben ne biliim!) eve gelmiştir.
Sadrazambey:-Nenonii açıım sabahtanberi birşey yemediim.
Nenoni(içinden):_Yav yeseydin koskoca adamsın naapiim.
Nenoni(yüksek sesle):-Tamaamm canıım bir duş alayım yemek şimdi hazır.
Bir yandan cep telefonu çalmaktadır.Sadrazambey kafası bozuk olduğundan çatacak yer aramaktadır.
-"Sonra bakarsın da karnım çok açta vıdı vıdı da öf pöf"diye söylenir.
Genelde bu durumlarda hır çıkaran Nenoninin yorgunluğu mu üstündedir yoksa aklında bişey mi vardır, cevap vermez telefona da bakmaz.Duş alıp dooru mutfağa gidip yemek hazırlar.Yemekten sonra telefona bakar ki Hİİ! arayan Mamulidir.Eyvah!(annelik içgüdüsü,azıcıkta evham) "ay bişi oldu mutlaka telefona da bakmadım senin yüzündeeen"diyerek hemen çocukcaaz aranır:"Oğlusu nooldu yavruumm"
Mamuli(telefonada hemen bakmadılar bi nazlaniim kıvamında):_Çokk fenayıım annecim ölüyoruum grip olduumm.
Nenoni:-Hİİ! Oğlusuu şunu alda şu ilacı içte olmassa komşunun kapısı çal da sana baksın....
Bir yandanda öteki telefondan Ankaradaki kızkardeşler aranıp dünya alem ayağa kaldırılır.Mamuli arattırılır.neyse fazla telaş edilecek bişi yoktur.Ertesi gün Mamulinin teyzelerinde 10.000 bakıma alınmasına karar verilir.Anne Nenoninin içi biraz rahat eder.Sıra gelmiştir deminki Sadrazambey ile hesaplaşmaya.Ama bu arada o konu iyicene sulanmış, Sadrazambey de olayı unutuup gitmiştir.Öff! saat de epeycene olmuştur.Bu saatte kavga mavga edilmez diyip başka gün olayın öcü alınmak üzere gidip yatılır....